Günlerdir, aylardır 31 Mart yerel seçimleri için, siyasi parti genel merkezlerinde üst düzey yönetici ve genel başkanlar hummalı bir çalışma, aday belirleme, pazarlık, paylaşma içerisindeler. Geriye kalan 80 milyon ise, herhangi bir öneri, etkileme, sürece katılma olmadan olanı biteni izlemektedirler. Bazen takım tutar gibi önlerine sürülen isimleri tutmakta ve desteklemekte, bazen eleştirmekte , ama bıkmadan usanmadan muktedirlerin kararlarını beklemektedirler. En tepeden, muhtar adaylığına, belde/kadın/gençlik örgütüne, milletvekilliği adaylığına kadar her şey parti başkanları tarafından belirlenmektedir. Karar sonrasında; desteklenen aday netleştiğinde sevinmekte, belki bir umut kendisine, eşine, oğluna, kızına bir iş imkânı sağlanacağını, yaptırılacak işlerden pay almayı düşünmekte, tersi durumda üzülmektedirler. Sonuçta istifalar, parti değişiklikleri tartışmalar yaşanmaktadır. Daha sonraki süreçte ise seçilenler, halka değil, öncelikle kendini aday gösterenlere hizmet etmektedir. Önceki dönem işe alınan emekçilerin bir kısmı işten atılarak, yerlerine partizanca yenileri alınmakta, olan yine emekçilere olmaktadır.
Demokrasinin olmazsa olmazı olan gibi gösterilen seçimler; seçim hileleri, seçmen silme, taşıma, ekleme, kayyum atamaları, eşitsiz OHAL koşullarında seçim, YSK’ya güven vb. şekillerde eleştirilmektedir. Ancak bir şekilde seçim sonuçları kabullenilmekte, bu sonuçlara göre değişim ve süreç devam etmektedir.
Yerel seçimler, yerel demokrasi söylemlerinin arasında, seçilmiş belediye başkanları ve meclis üyelerinin, atanmış vali ve kaymakamlardan daha yetkisiz olduğu tartışılmamakta, bu durumun düzeltilmesine çalışılmamaktadır.
Seçim barajları, örgütlenme zorluğu gibi benzer sebeplerle, 60 yıllık geleneği olan siyasi partiler dahi seçime katılamamakta, onlar da büyük çoğunluk gibi, önlerine konulan parti ve adaylar arasından kötünün iyisi diye mecburen birini desteklemek zorunda bırakılmaktalar.
Gerçekten demokrasi bu mudur, yoksa bu demokrasinin kötü bir taklidi midir? Eğer demokrasi bu ise Emma Goldman’ ın şu sözü oldukça gerçekçidir. “Oy vermek Bir şeyleri değiştirseydi, yasaklanırdı!”
Bazılarına göre her demokrasi bir diktatörlük biçimidir. Örneğin burjuva demokrasisi burjuva diktatörlüğü, proletarya demokrasisi proletarya diktatörlüğü gibi. Gerçek ve şeffaf etkileşimli demokrasi hayata geçirildiğinde, demokrasiyi diktatörlüğe değil, diktatörlüğü demokrasiye çevirmenin imkanları doğarak gelişecektir. Halkın seyirci değil belirleyici, katılımcı olduğu, adayların halktan kopuk değil halkla iç içe olduğu, tek başına hiçbir kişinin kararlar alamadığı, şeffaf, çağdaş, etkileşimli demokratik bir işleyiş gerekmektedir. Kendi içerisinde olmayan demokrasiyi, halka vaat eden bu siyasi partiler ne kadar inandırıcı olabilirler? Bunu gerçekleştirmek için, bütün örgütlerde olduğu gibi siyasi partilerdeki örgütlenme şekli, yönetim anlayışı, gelenekler tamamen değiştirilmelidir. Neler yapılabilir?
- Tüm örgütlü yapılarda olduğu gibi, siyasi partiler, belediyeler, kurumlar başkanlar, müdürler tarafından değil, eşit görev, sorumluluk ve yetkisi olan, yönetim/yürütme kurulları tarafından yönetilmelidir. Yönetim/yürütme kurulu başkanları, görev süreleri boyunca, yılda bir kez dönüşümlü olarak kurul tarafından seçilmelidir.
- Kurullarda bulunanalar en çok 2 dönem aynı göreve getirilmelidir.
- Kurullarda kadın ve erkek temsiliyeti eşit düzeyde olmalıdır.
- Seçilmişlerin maaşları, daha önceki maaşlarına ya da ortalama bir işçi maaşına endekslenmelidir.
- Seçenler, seçilenleri denetleyebilmeli, sorgulayabilmeli, görev süresinin dolmasını beklemeden geri çağırabilmelidir.
- Partilerde, kurumlarda, yapılarda, muhalefet, karar süreçlerine katılım, eleştiri, öneri boğulmak yerine geliştirilmeli, azınlık hakları korunmalıdır.
- Parti ve kişi iktidarı yerine halkın iktidarını oturtabilecek bir etkileşimli demokratik anlayış geliştirilmelidir.
- Mozaik değil mermer söyleminin yerini mermer değil mozaik söylemi almalıdır. İnanç, ulusal kimlik, düşünce, eğilim, dil, kültür, yaşam tarzı gibi farklılıklar yasaklanmak yerine zenginlik sayılarak geliştirilmeli ve desteklenmelidir.
- Belediye yürütme/yönetim kurulu, belediye meclisi, milletvekilliğine vb aday olacakların adaylığı, sadece kendi partileri tarafından değil, o seçim çevresinden %10 seçmenin önerisiyle sağlanmalıdır. Bu şekilde halkla adaylar iç içe olmuş ve tanınmış olacaklardır.
- Vergi alan, ceza veren, her şeye kendisi karar veren bir belediyecilik anlayışı yerine, semt, mahalle ve şehir meclisleri, kurulları, komiteleri ile karar süreçlerine katılım sağlanmalıdır. Demokrasinin sağlandığı, emeğe değer verilen çalışma koşullarının olduğu, insan hak ve özgürlüklerine, kişisel tercihlere, yönelimlere, gelişime saygılı bir yönetim anlayışı oluşturulmalıdır. Eşit, özgür, çağdaş, laik yaşam tarzı desteklenmeli, sosyal, kültürel, sportif faaliyetler arttırılarak sürekli hale getirilmelidir. Eğitim, öğretim, sağlık, barınma, ulaşım, iletişim imkânları geliştirilmelidir. Dezavantajlı gruplara, yaşlılara, çocuklara, kadınlara pozitif ayrımcılık yapılmalı, yaşamları kolaylaştırılmalıdır. Doğaya, çevreye, canlılara, hayvanlara zarar vermeyen, temiz çevre, yeşil alanlar, parklar vb. gibi hizmetler yaygınlaştırılarak çoğaltılmalıdır. Bu şekilde sosyal bir belediyecilik anlayışı geliştirilmeli, yerleştirilmelidir.
- Halkımızın çoğunluğu yerel ve merkezi idarelerin neler yapması gerektiğinin, anayasal haklarının farkında olmadığından, yapılması gerekip de yapılanları bir lütuf olarak görebilmektedir. Köprü, yol, park vb. yapımı, engellilere,evde bakılan yaşlılara yardım, köylülere emeklilik hakkı vb. yapılması gerekip de yapılmayanların farkına bile varamamaktadır. Bunların bilince çıkarılması gerekmektedir. Haklarının bilincinde olanlar haklarını koruyup geliştirip, hakları için mücadele edebilir.
Platformumuz seçimde, bir parti ya da adayı tarif etmemeli, başka bir yapıya yedeklenmemelidir. Çünkü mevcut koşullarda yapılan seçimler, ortaya çıkan sonuçlar, kazanan partiler ve adaylar kim olursa olsun uygulamalar, anlayış değişmeyecektir. Bu anlamda platformumuz iç tartışmalara, ayrışmalara uğramak yerine, gerçekleri ortaya koyarak, birliği genişletip güçlendirmelidir. Seçimlerde oy kullanıp, kullanmamak, hangi partiye, adaya oy kullanmak kişilerin kendi bağımsız iradeleriyle gerçekleşmelidir. Verili koşullarda demokrasinin işlemediği, etkileşimli demokrasinin işlemesi için, halkın söz ve karar sahibi olması için yapılması gerekenleri ortaya koymalıdır. Ancak bu şekilde bağımsızların ve kitlelerin umudu olabiliriz.
Bağımsızların umudu…BU!…
İlk yorum yapan siz olun