GENÇ ÖRGÜT YAŞLI ÖRGÜT KUŞAK ÇATIŞMASI
Gençlikte dünyayı, yaşlılıkta gençliği düzeltmeye çalışırız” der Sheridan Le Fanu.
Kuşak çatışması sadece gençlerle yaşlılar arasında mıdır?
Genç, yaşlı, siyasi partiler, örgütler dernekler arasında da yaşanır mı kuşak çatışması?
İnsanlık tarihi boyunca kuşak çatışması yaşanmış ve yaşanacaktır. 15 ila 20 yaş farkla doğanlar farklı kuşakları oluşturmaktadır. Bilim, teknoloji, düşünsel gelişim, değişim hızlandıkça daha kısa sürede kuşaklar ayrışmaktadır. Kuşak çatışmasının en yoğunu birbirine uzak olan kuşaklar arasında yaşanmaktadır.
M.Ö. 5.yy da yaşamış Sokrates “Gelecek neslin nasıl bir devleti yöneteceğini tahmin dahi edemiyorum. Günümüzün çocukları lüksü seviyor. Görgüsüzler, otoriteye başkaldırıyorlar, yaşlılara saygıları yok, çalışmak yerine laklak etmeyi seviyorlar. Çocuklar artık ailenin hizmetçisi değil, tiranı. Yaşlılar içeri girince ayağa kalkmıyorlar!” demiştir.
M.Ö. 350 yılında yaşamış
Aristotales, “Bugünlerde gençler kontrolden çıkmış durumda. Kaba bir
şekilde yemek yiyorlar, yetişkinlere karşı saygısızlar, ebeveynlerine karşı
çıkıyorlar ve öğretmenlerini sinirlendiriyorlar. Bu gençlerin bir gün bu
dünyayı yöneteceğini düşünüyorum da dehşete kapılıyorum.” diye yazmıştır.
8.yy’da yaşamış Hesiod, “Günümüz gençleri öyle umursamaz ki, ileride ülke
yönetimini ele alacaklarını düşündükçe umutsuzluğa kapılıyorum. Bizlere,
büyüklere karşı saygılı olmayı, ağır başlı davranmayı öğretmişlerdi. Şimdiki
gençler kurallara boş veriyorlar. Çok duyarsızlar ve beklemesini
bilmiyorlar.” yazmıştır.
14.yy’da yaşamış İbn-i Haldun kitabı Mukaddime de, “öğrencilerin ve gelecek kuşağın bireysel ve bencil” olmalarına vurgu yapmıştır.
Gençler için bu gün benzer cümleleri birçoğumuz söylüyor ve duyuyoruz. “Bilgisayarın, cep telefonunun başından kalkmazlar, tek dertleri internet, sosyal medya, oyun, chat, laklak. Hiçbir şeyden haberleri yok, sorumsuz, apolitik ve asosyaller. Bunlardan insan olmaz…” Yaşlıların gençlere bakış açılarının benzerini, yaşlı örgütlerin yeni ve genç oluşumlara bakışında görebiliriz. “Bunlar dünkü çocuklar, bunlardan örgüt olmaz, mücadele edemezler, başarıya ulaşamazlar, en ufak bir zorlukta dağılırlar…”
Gençliğe karşı, geçmişten bugüne, temelinde güvensizlik olan, apolitik-teknoloji bağımlısı, asosyal, sorumsuz vb şekillerde tanımlar yapılıyor olsa da; gençler her dönem olduğu gibi bu dönemde her şeyin farkındalar. Gençler doğası gereği bir önceki kuşakla çatışma yaşayan, eşitlik, özgürlük duygusuyla hareket eden, hareketli, canlı, heyecanlı enerjileriyle, toplumu dönüştüren, yenileştiren itici gücü durumundalar, bunu birçok defa göstermişlerdir. Geçmişten bugüne dünyaya, insanlığa, bulunduğu topluma, iktidara, devlete, sosyal dönüşümlere yön veren birçok mücadelenin temelinde gençlik hareketleri vardır.
Yaşadığımız dönemde X, Y, Z ve hatta K olarak isimlendirilen kuşakların varlığı ve 7 kuşağın bir arada yaşadığı görülmektedir. Doğum tarihleri birbirine karışmış olsa da, genel belirlemelere göre kuşaklar şu şekildedir. 1925-45 arası doğanlar sessiz, 1946-1963 yılları arası doğanlar “Baby Boomers (2. Dünya savaşı sonrası)”, 1961-81 arası doğanlar X, 1981-2000 arası doğanlar Y, 1995-2002 arası doğanlar K, 2000 ve sonrası doğanlar Z, 2011 ve sonrası doğanlar alfa kuşağı olarak tanımlanmaktadır. Bu anlamda çatışma daha yoğun bir şekilde sürmektedir.
Günümüz dünyasında bir taraftan genç kuşağın gelişimi, değişimi hızla sürmekte iken, işçi ve emekçilerin yaşamı ve çalışma şartları bilimsel, teknolojik gelişmeler, yapay zeka, dijitalleşme, robot, nanabot vb ile “siber-fiziksel, otomasyon, veri alışverişi, internet, üretimin birleştiği teknoloji 4.0” a geçildiği belirtilerek değişim sürmektedir. Bununla beraber “toplum 5.0, süper akıllı toplum, bölüşüm ekonomisi” nin kurulduğu ileri sürülmektedir. Bu gelişmelerin gençlik ve işçiler, emekçiler açısından doğuracağı sonuçlar, olanaklar ve kısıtlılıklar önümüzdeki süreçte ortaya çıkacaktır.
Şüphesiz gençlik, hızla değişen bu yeni döneme en hızlı ayak uyduracak, eksikliklere karşı mücadele edecek, toplumun en ileri, dönüştürücü, yenileyici gücü olacaktır. Tarihsel gelişim içerisinde ve yaşamdaki konumları gereği, gençlik devrimci, orta yaş evrimci, ileri yaş statükocudur. Gençlik cesareti, ileri yaş temkinliliği temsil eder. Gençliğe güvenmek zorundayız. Yeter ki geçmişten gelen çatışmalar, dar-geri bakış açısı, rekabet, ayrılıklar, hastalıklar gençlere aktarılmasın.
Ülkemizde gençlik hareketi ve siyasal hareketlerle ilgili üç kuşak öne çıkmaktadır. 68, 78, 80 ve sonrası. Bunlara kısaca göz atalım.
68 GENÇLİK HAREKETİ
Antiemperyalist mücadelelerin dünya genelinde yükselmesinin etkisiyle bağımsızlık, özgürlük, eşitlik taleplerinin ön plana çıktığı gençlik mücadelesi 1968-70 li yıllarda ülkemizde de yükselmiştir. Bu mücadelenin temel karakteri, aynı siyasi eksendeki gençlerin, ufak tefek farklara bakmaksızın, birlikte mücadele içerisinde olmasıdır. Bir tarafta gençlik örgütleri ve mücadelesi antiemperyalist şekilde gelişirken, diğer tarafta mücadelenin karşısında yer alan dinci ve milliyetçi gençlik hareketi yükselmiştir. Bu dönemki gençlik hareketleri dünya genelindeki yükselen antiemperyalist mücadelenin etkisinin yanı sıra, kendi özgün ve özgür dinamik ve düşünceleriyle geliştiğinden kitlesel ve etkili olmuştur.
78 GENÇLİK HAREKETİ
68’de dünya genelinde güçlü çıkış yapan mücadelenin ve bu mücadelenin oluşturduğu örgütlerin etkisiyle 78’de gençlik hareketi hızla toparlanmıştır. 78 gençlik hareketi, daha ideolojik bir çizgide gelişerek, sağ, sol ideoloji ve islami düşünce akımlarının etkisinde sürmüştür. Bu dönem ideolojik ve düşünsel ayrılıklar daha çok gençlik örgütleri ve mücadelesi içerisinde yer bulmuş, bu durum aynı siyasi eksendeki gençlerin dahi birlikte mücadelesi yerine birbiriyle mücadelesini ve ayrışmaları getirmiştir. Genel anlamda gençlik, kendi talepleriyle iktidara karşı vermesi gereken mücadelenin yerine, sağ-sol-islami gençliğin birbiriyle mücadelesini geçirerek eksen kaymasına uğramıştır. Bunun sonucu kendi içlerinde ve karşıt görüşler arasında birleşik örgüt ve mücadele yerini her alanda ayrışmaya ve birbirleriyle mücadeleye bırakmıştır.
80 SONRASI GENÇLİK HAREKETİ
12 Eylül 1980 Darbesi sonrasında demokrasi, özgürlük ve eşitlikler ekseninde insan hakları büyük yara almış, toparlanma oldukça uzun sürmüş ve zor olmuştur. Gençlik büyük baskı, korku ve sınırlamalarla politikadan uzak tutulmaya çalışılmıştır. Genel mücadele ve örgütlenmelerden ayrı olarak, ulusal mücadele ve bu mücadele içerisindeki gençlik hareketi kendi özgülünde canlı bir şekilde büyümüştür. Bunun dışarısında kalan gençlik 1985-1986 işçi ve emekçi bahar eylemlerinin etkisiyle hareketlenmeye başlamıştır. Ancak bu hareketlenmeye ve örgütlülüğe katılanlar,1980 öncesi örgütlerin devamları, örgütlü mücadele içerisinde olanların yakın çevreleri ve akrabaları ile sınırlı kalmıştır. İlk hareketlenme, canlanma öğrenci hareketleri, dernekleşme, çeşitli yayınlar çıkarma, siyasal, sendikal örgütlenme şeklinde başlamıştır. İlk sıralar değişik gruplar arasında ortak iş yapma ve başarma ruhu hâkimken, oluşumlar tamamlandıkça sınırsız bir rekabet ve egemen olma duygusu pratiğe yansımıştır. Geçmişteki ayrılık, çatışma ve hastalıkların etkisinin bu günlere taşınması sonucu, ortak oluşturulan yapılar zayıflayarak, ayrışmalar en üst boyutta yaşanmış, her örgüt kendi içerisine kapanarak, az olsun, küçük olsun benim olsun tutumunu hayata geçirmiştir. Bu durum ortak amaçlar uğruna birlikte olma ve birlikte mücadele yürütmenin önündeki en önemli engel olmuştur. Birlik; sohbetlerde söylenen güzel bir söylemden öteye gitmemiş, her birlik deneyimi daha çok parçalanmayla sonuçlanmıştır.
ÖRGÜTLER VE MÜCADELE
Gençlik hareketiyle, devinim gücüyle başlayan ve yeni oluşturulan genç örgütlerle ilerleyen mücadelelerin çoğu 5 ila15 yıl içerisinde geliştiği toplumu ve dünyayı etkileyerek, devrimlere, değişime yol açarak başarıya ve amaçlarına ulaşmıştır. Tarihsel gelişimde hızlı değişim sağlayarak, dünyaya ve insanlara yön veren, iktidarı değiştiren gençler ve genç örgütlerdir. Hiç gençlik hareketiyle başlayan, belirli sürede başarıya ulaşamayan, uzun yıllar sonra “100 yıllık tecrübemizle” diyerek bu geçmişleriyle övünen ve bu süreçte amaçlarından o çok övünülen geçmişin değerlerinden uzaklaşarak başarı kazanan, bir örgüt, parti var mıdır?Uzun süreli varlığını sürdüren, geleneksel olmakla, tecrübeleriyle övünerek reklam yapan, sistemin merkezinde olan siyasi partiler, kısmen dini, ulusal örgütlenmeler, sendika, oda vb kurumlar ve ticari, üretim yapan işletmelerdir.
YAŞLANMIŞ ÖRGÜTLER
1968 ve 1978’ li yıllarda yükselen gençlik, işçi, emekçi, halk hareketi birçok siyasi parti ve örgütün oluşumuna sebep olmuş, oluşan bu yapılar eksikleri, fazlalıklarıyla mücadeleye, kitle hareketine yön vererek örgütlemiştir. Ancak ne yazık ki bu günlere kadar gerçekçi ve detaylı bir değerlendirme, eleştiri, özeleştiri süreci yaşanmamıştır. Bu sebeple güncellenen, eksiklerinden arınarak doğruları çoğaltan, yenilenen, değişen, gençleşen, yeni oluşan genç yapılar oluşturulamamıştır.
68’de gençlik hareketiyle başlayan, 78 ve 80 sonrası devam eden parti ve örgütlerin omurgasını 68 ve 78 kuşağı oluşturmaktadır. Yeni olduklarını belirten örgüt ve partilerin birçoğu geçmişte oluşan bu hareketlerin devamı niteliğindedir ya da bu yapılardan bölünerek oluşmuşlardır. Bugün artık bu örgütlerin çoğuyla birlikte, örgütleri oluşturan yönetici, önder, lider kadroları tarihsel, örgütsel, düşünsel ve biyolojik olarak yaşlanmış ve genç kuşaklarla, genç örgütlerle çatışma içerisine girmiş olmalarına rağmen, ne yazık ki bu gerçeğin farkında bile değildirler. Oysaki yaşlılar durumu kabullenerek, koltuğa yapışmak, işin başında olmak, müdahaleci olmak ve bu endişelerle hareket etmek yerine, bilgi ve tecrübeleriyle yardımcı, destekçi, yol gösteren, eğiten konumunda olmalıdır.
Uzun süre geçmesine rağmen mücadelede başarılı sonuca ulaşamayan örgütlerin bazıları, giderek etkisizleşerek tarih sayfalarındaki yerini alarak sonlanmıştır. Varlıklarını devam ettiren bir kısmı, eski söylemleri kısmen devam etse de, sistemden beslenen, sistemin devamını sağlayan statükocu, merkezi yapılar halini gelmiş ya da bu yapıların içerisinde kendisini sürdürmeye çalışır duruma gelmişlerdir.
Geçmişte var olan örgüt ve mücadelenin mirasına sahip çıkarak devamı olduklarını vurgulayan örgütlerin çoğunluğu ise; inanç, mücadele, örgüt, amaç, ideolojiye sahip çıkma söylemine söz de devam etmektedir. Ancak; bu örgütler gelinen noktada, geçmişle beslenen, daraldıkça kendi içerisine kapanan, kitlelerle bağı kopmuş, pratik mücadeleden, ideallerinden, amaçlarından uzaklaşmış, varlığını devam ettirmeyi amaç haline getirmiş yapılara dönüşmüş durumdadır. Bu yapılar, yöneticilerin yaşam alanı haline getirilmiş, yöneticilerin konumlarının devamını sağlamak adına örgüt içi demokrasi yok sayılmış, kariyerizm, bürokratizm egemen hale gelmiş, kadrolar yöneticilere benzeyen, biat ve itaat edenler tarafından doldurulmuştur.
Örgütler kendi ideolojik, politik, örgütsel, eylem ve mücadelelerinin yerine, kendi varlık ve konumlarını devam ettirecek faaliyetleri merkezlerine alarak amaçlarından uzaklaşmış, bunu gerçekleştirmek için çeşitli yönelimlere girmişlerdir.
Her örgüt varlığını devam ettirmek ve bağ kurduğu kişileri kendine çekerek tutabilmek için, üyelerinin ihtiyaçlarını karşılayan, işlerini gören, yardımlaşan, kendi içerisinde sosyal, ekonomik kapalı dar bir çevre oluşturmuştur.Örgütler; üyelerini sendika, dernek, oda vb. yapıların yönetimlerine taşıyarak, diğer siyasi partilerle seçim ittifakları, destekler geliştirerek, belediyeler, kurumlar, kuruluşlarda çeşitli kademelerde geçişler, kadro ve iş imkânı sağlayarak kişisel ve örgütsel çıkar, yarar, fayda temelinde ilişkiler geliştirmiş durumdadır.
Bir şekilde ilişki kurarak örgütlemiş oldukları kişilerin bağını güçlendirmek için, sürekli en iyi, en güçlü, en doğru oldukları propagandasıyla, örgütün dar bakış açısı işlenmekte, taraflı yayınlar okutularak görüş açısı iyice sınırlandırılmakta, bu şekilde sanal, gizemli, ilahi, güçlü parti, örgüt kavramı oluşturma çabası her an sürmektedir. Böylece üstten, tartışılmadan alınan kararlar parti-örgüt kararı şeklinde dayatılarak karşı çıkılmaması, eleştirilmemesi, sorgulanmaması sağlanarak, biat-itaat kültürü geliştirilerek, düşünülmeden, sorgulanmadan kabullenilmesi sağlanmaktadır. Yöneticiler her alanda oldukça keyfi, özgür hareket ederken, her soruna kendilerine uygun çözümü işlerine geldiği gibi yorumlarken, yazılı, yazısız oluşturulan kurallara, teamüllere, geleneklere sadece tabandakiler uymaya zorlanmaktadır. Örgüt yöneticileri bu durumun ortaya çıkarttığı rahatlıktan dolayı, yaptıkları hata, eksik, yanlışlar sebebiyle eleştirilmemekte, özeleştiri vermemekte, koltuklarında kalmaya devam etmektedirler.
Bu yaşananlara karşı, olumsuzlukları eleştirerek, alınan kararları, akıl süzgecinden geçirerek, karar süreçlerine katılmaya, düzeltmeye, olması gerekenleri uygulamaya, değiştirmeye çalışanlar, örgütü korumak adına, yöneticiler tarafından uzaklaştırılmaya, yalnızlaştırılmaya ve ötekileştirilmeye çalışılmaktadır. Ne yazık ki örgüt çevresinin çoğunluğu yaşananlar karşısında sürü psikolojisi ve güçlüden taraf olmanın rahatlığıyla sorgulama yapmadan yanlıştan, yöneticilerden taraf olmaktadırlar.
Gelinen aşamada örgütler, amaç, inanç, ideolojisi uğruna, kitleleri örgütleyerek mücadeleye sevk eden yapıdan uzaklaşarak, birbirleriyle güç, eylem, mücadele birliği yapmak yerine, birbirleriyle rekabet eden, birbirlerini zayıflatan, ayrılıkları körükleyen konuma gelmiştir.
Tüm bu gerçekliklerle yaşanan süreç sonrasında örgütler demokratik, ideolojik, siyasi, mücadele örgütü olmaktan çok, sınıftan, pratikten uzak kabile benzeri, aristokrat yapılara dönüşmüştür. Böylece yöneticilere biat-itaat ederek, örgütte yönetici/profesyonel kademesine getirilen, birkaç dergi, kitap okuyan, birkaç etkinliğe katılan, örgütün basın, yayın, tv vb organlarında görev alanlar, örgütün imkânlarından en çok yararlan ayrıcalıklı aristokrat kesim oluşturmuştur. Bu kişiler zamanla, yüksek egolu, lafazan, aydın, teorisyen, şekline dönüşerek pratik çalışma ve mücadeleden uzaklaşmaktadır. Bir süre sonra bu kişilerin bir kısmı tamamen örgütlü mücadeleden uzaklaşarak, kendini beğenmiş, bireysel, bencil, bohem bir yaşam içerisine girdikleri görülmektedir.
Amaç, inanç ve ideolojileri uğruna mücadele etmek için örgütlere katılan gençler, kadınlar, işçiler, emekçiler, örgüt içerisinde yaşamın, çalışmaların hiç ideal yazılanlar gibi demokratik, kolektif, kararların birlikte alındığı, kuralara yöneticiler dâhil herkesin uyduğu, eleştiri, özeleştirinin işletildiği yapılar olmadığını kısa sürede yaşayarak anlarlar. Kararların hep üstten alınarak dayatıldığı, yöneticilerin hiç değişmediği, yöneticiler ve onlara yakın olanlar dışındakilerin afiş asma, bildiri, yayın, gazete dağıtma, ekonomik gelir getirici işler yapma, eylem, etkinlik, örgütlenme faaliyetlerine katılma ile sınırlandırıldığı kısa sürede açıkça yaşanarak görülür. Yaşanan bu ve benzeri olumsuzluklar, bu kişilerin kısa bir süre sonra örgüt ve mücadeleden tamamen uzaklaşması sonucunu doğurmaktadır. Böylece bu yapılar insan öğüten bir mekanizmaya dönüştüğünden, gelişmek yerine gerilemekte, örgüt ve mücadeleyi güçlendirmek yerine, geriletmekte ve zarar veren bir duruma gelmektedir. Ancak örgüt yönetici ve üyeleri bu gerçeklerden çeşitli bahanelerle kaçar, farkına bile varmayarak kabul etmezler. Hatta farklı örgütler, sendika, oda vb. de yapacakları ittifaklar için birbirlerinin benzer yanlışlarını kapatmakta, birbirlerini korumakta, yeni oluşumları engellemek için birbirlerini desteklemektedir.
Örgüt psikolojisi ile gerçekliğin farkında olmayan, gerçeklikten kaçan üyeler ve hatta yöneticiler, bireysel psikolojileriyle birçok gerçeğin farkındadırlar. Çoğu kendi örgütlerinin bu yapılarıyla amaçlarına ulaşamayacaklarını bilerek, kendi çevrelerini ve çocuklarını kendi örgütlerinden bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde uzakta tutmaktadırlar. Ancak yalnızlaşmamak, örgüt imkânlarından uzaklaşmamak ve çevre kaybetmemek, problem yaşamamak için bu konuyu fazla gündeme getirmeyerek, bağlarını sürdürmektedirler.
GENÇLİK AÇISINDAN DURUM
Günümüzde varlığını sürdüren siyasi parti ve örgütlerin birçoğu, yukarda “yaşlı örgütler” başlığıyla açıklanan yapılara benzemektedir. Yaşlı örgütler, örgütledikleri gençleri koruyup kollamak adına, kendi istek ve kontrollerinin dışına çıkmaması, kendilerine ve örgüte zarar veren bir boyuta gelmemesi için, gençleri her şekilde kuşatarak, sınırlandırarak, kendi düşüncelerini dayatarak, gençlere akıl veren duruma gelmiştir. Gençleri kitlelerin, mücadelenin, ideolojinin, inanç ve amaçlarının ihtiyaçları doğrultusunda değil, yöneticilerin ve örgütün istek ve ihtiyaçları doğrultusunda yönlendirmektedir. Bu şekliyle gençler kendi istek, ihtiyaç, heyecanlarına göre çalışmalar yaparak kendi inisiyatifleriyle mücadele geliştirmek, örgütlenmek, enerjilerini açığa çıkartmak yerine, yukardan gelen talimatları uygulamakla sınırlandırılırlar. Bu kontrollü gençlik hareketi gençliğin doğasına aykırıdır. Sonuç olarak gençler bir süre bu duruma yaşadıktan sonra enerji ve mücadele isteklerini kaybederek uzaklaşır. Yaşananların diğer gençlere yansımasıyla gençler kendilerini bu örgütlerden uzak tutar. Bu haliyle bu örgütler gençler için çekici değil itici konuma gelmiştir.
Gençler amaçlarına ulaşan mücadeleleri kendi özgürlük ve özgünlükleriyle, kendi kararlarını hayata geçirerek, kendi yanlışlarından öğrenerek, sorumluluk ve görev alarak başarmışlardır. Her adımların da bağımlı, hareketlerinde kontrollü ve yönetici ve üstlerinin sözünden çıkmayarak değil.
Gençler, örgütlenme ve mücadele isteklerini gezi vb hareketleriyle birçok defa göstermişlerdir. Örgütlü olan gençler, örgütler içerisinde yöneticilerine biat, itaat eden, inisiyatif geliştirmekten, karar almaktan uzak yapılar içerisine hapsedilmiş durumdadırlar. Bu durum mücadele ve örgütteki gelişmeyi imkânsız kılmaktadır. Örgütlenme ve mücadele etme isteğiyle bu tip örgütlerle bağ kuran gençler, örgütün dar açılı yayınları ve taraflı bakış açısıyla beslenmeleri sonucu, bir süre sonra bu atmosfer içerisinde, önceki kuşakların hastalığını taşıyan, çatışma, ayrılık, yok edici rekabeti körükleyen, diğer örgütleri beğenmeyen tutum geliştirmektedir. Böylece her şeyi bilen “büyümüşte, küçülmüş”, heyecanını ve mücadele isteğini kaybetmiş, pratikten uzaklaşmış bir profil ortaya çıkmaktadır. Gençler bu şekliyle idealleri, inançları, amaçları ve mücadele istekleri törpülenmekte, bir süre sonra tamamıyla bütün mücadele ve örgütlerden uzaklaşmaktadır.
Gençlik; 68-78 yıllarında dünyada, apolitik denen gençlik gezide olduğu gibi pratik içerisinde neler yapabileceği, nasıl ve ne hızla gelişeceği, değişip dönüşeceği, mücadeleye ve örgütlenmeye katılacağı yaşanarak görülmüştür. Yeter ki gençlere müdahale edilerek kısıtlanmak yerine, örgüt ve mücadeledeki olumluluklar aktarılarak, önleri açılsın. Gençliğin coşkulu, eşit, özgür düşünce örgütlenme ve mücadelesi hiçbir şekilde sınırlanmamalı, inisiyatifi geliştirilmeli, bütün kararları, biçimleri, şekilleri kendileri yaparak, yaşayarak hayata geçirmelidir. İşçi, emekçi, halk, kadın, gençlik hareketi var olan yapıların barındırdıkları olumsuzluktan arınmalı, var olan yapılar çok müdahaleci olmamalı ve kendini değiştirerek düzeltmelidir. Ancak bağımsız gelişip şekillenen, kitleselleşen gençlik hareketi, talepleri doğrultusunda kendi mücadele yolunu bulacak ve kendine uygun genç örgütler yaratacaktır. Umut ömrünü tüketenlerde değil, gençlerdedir. Bağımsızların umudu, işçi emekçi genç kadın lgbti+ her bireyin, kendini dayatmadan, kendi özgün ve özgürlükleriyle kendini ifade edebileceği emek, demokrasi, eşitlik, özgürlük, doğa, mücadelesi verebileceği hiyerarşik olmayan demokratik bir platformdur.
Gençlik gelecektir. Gençliğe güvenerek destekleyerek enerjilerinin önü açılmalıdır.
#gençlik
#68kuşağı
#78kuşağı
#Zkuşağı
#örgüt
#mücadele
#BagimsizlarinUmudu
GENÇ ÖRGÜT YAŞLI ÖRGÜT KUŞAK ÇATIŞMASI
Gençlikte dünyayı, yaşlılıkta gençliği düzeltmeye çalışırız” der Sheridan Le Fanu.
Kuşak çatışması sadece gençlerle yaşlılar arasında mıdır?
Genç, yaşlı, siyasi partiler, örgütler dernekler arasında da yaşanır mı kuşak çatışması?
İnsanlık tarihi boyunca kuşak çatışması yaşanmış ve yaşanacaktır. 15 ila 20 yaş farkla doğanlar farklı kuşakları oluşturmaktadır. Bilim, teknoloji, düşünsel gelişim, değişim hızlandıkça daha kısa sürede kuşaklar ayrışmaktadır. Kuşak çatışmasının en yoğunu birbirine uzak olan kuşaklar arasında yaşanmaktadır.
M.Ö. 5.yy da yaşamış Sokrates “Gelecek neslin nasıl bir devleti yöneteceğini tahmin dahi edemiyorum. Günümüzün çocukları lüksü seviyor. Görgüsüzler, otoriteye başkaldırıyorlar, yaşlılara saygıları yok, çalışmak yerine laklak etmeyi seviyorlar. Çocuklar artık ailenin hizmetçisi değil, tiranı. Yaşlılar içeri girince ayağa kalkmıyorlar!” demiştir.
M.Ö. 350 yılında yaşamış Aristotales,
“Bugünlerde gençler kontrolden çıkmış durumda. Kaba bir şekilde yemek
yiyorlar, yetişkinlere karşı saygısızlar, ebeveynlerine karşı çıkıyorlar ve
öğretmenlerini sinirlendiriyorlar. Bu gençlerin bir gün bu dünyayı yöneteceğini
düşünüyorum da dehşete kapılıyorum.” diye yazmıştır.
8.yy’da yaşamış Hesiod, “Günümüz gençleri öyle umursamaz ki, ileride ülke
yönetimini ele alacaklarını düşündükçe umutsuzluğa kapılıyorum. Bizlere,
büyüklere karşı saygılı olmayı, ağır başlı davranmayı öğretmişlerdi. Şimdiki
gençler kurallara boş veriyorlar. Çok duyarsızlar ve beklemesini
bilmiyorlar.” yazmıştır.
14.yy’da yaşamış İbn-i Haldun kitabı Mukaddime de, “öğrencilerin ve gelecek kuşağın bireysel ve bencil” olmalarına vurgu yapmıştır.
Gençler için bu gün benzer cümleleri birçoğumuz söylüyor ve duyuyoruz. “Bilgisayarın, cep telefonunun başından kalkmazlar, tek dertleri internet, sosyal medya, oyun, chat, laklak. Hiçbir şeyden haberleri yok, sorumsuz, apolitik ve asosyaller. Bunlardan insan olmaz…” Yaşlıların gençlere bakış açılarının benzerini, yaşlı örgütlerin yeni ve genç oluşumlara bakışında görebiliriz. “Bunlar dünkü çocuklar, bunlardan örgüt olmaz, mücadele edemezler, başarıya ulaşamazlar, en ufak bir zorlukta dağılırlar…”
Gençliğe karşı, geçmişten bugüne, temelinde güvensizlik olan, apolitik-teknoloji bağımlısı, asosyal, sorumsuz vb şekillerde tanımlar yapılıyor olsa da; gençler her dönem olduğu gibi bu dönemde her şeyin farkındalar. Gençler doğası gereği bir önceki kuşakla çatışma yaşayan, eşitlik, özgürlük duygusuyla hareket eden, hareketli, canlı, heyecanlı enerjileriyle, toplumu dönüştüren, yenileştiren itici gücü durumundalar, bunu birçok defa göstermişlerdir. Geçmişten bugüne dünyaya, insanlığa, bulunduğu topluma, iktidara, devlete, sosyal dönüşümlere yön veren birçok mücadelenin temelinde gençlik hareketleri vardır.
Yaşadığımız dönemde X, Y, Z ve hatta K olarak isimlendirilen kuşakların varlığı ve 7 kuşağın bir arada yaşadığı görülmektedir. Doğum tarihleri birbirine karışmış olsa da, genel belirlemelere göre kuşaklar şu şekildedir. 1925-45 arası doğanlar sessiz, 1946-1963 yılları arası doğanlar “Baby Boomers (2. Dünya savaşı sonrası)”, 1961-81 arası doğanlar X, 1981-2000 arası doğanlar Y, 1995-2002 arası doğanlar K, 2000 ve sonrası doğanlar Z, 2011 ve sonrası doğanlar alfa kuşağı olarak tanımlanmaktadır. Bu anlamda çatışma daha yoğun bir şekilde sürmektedir.
Günümüz dünyasında bir taraftan genç kuşağın gelişimi, değişimi hızla sürmekte iken, işçi ve emekçilerin yaşamı ve çalışma şartları bilimsel, teknolojik gelişmeler, yapay zeka, dijitalleşme, robot, nanabot vb ile “siber-fiziksel, otomasyon, veri alışverişi, internet, üretimin birleştiği teknoloji 4.0” a geçildiği belirtilerek değişim sürmektedir. Bununla beraber “toplum 5.0, süper akıllı toplum, bölüşüm ekonomisi” nin kurulduğu ileri sürülmektedir. Bu gelişmelerin gençlik ve işçiler, emekçiler açısından doğuracağı sonuçlar, olanaklar ve kısıtlılıklar önümüzdeki süreçte ortaya çıkacaktır.
Şüphesiz gençlik, hızla değişen bu yeni döneme en hızlı ayak uyduracak, eksikliklere karşı mücadele edecek, toplumun en ileri, dönüştürücü, yenileyici gücü olacaktır. Tarihsel gelişim içerisinde ve yaşamdaki konumları gereği, gençlik devrimci, orta yaş evrimci, ileri yaş statükocudur. Gençliğe güvenmek zorundayız. Yeter ki geçmişten gelen çatışmalar, dar-geri bakış açısı, rekabet, ayrılıklar, hastalıklar gençlere aktarılmasın.
Ülkemizde gençlik hareketi ve siyasal hareketlerle ilgili üç kuşak öne çıkmaktadır. 68, 78, 80 ve sonrası. Bunlara kısaca göz atalım.
68 GENÇLİK HAREKETİ
Antiemperyalist mücadelelerin dünya genelinde yükselmesinin etkisiyle bağımsızlık, özgürlük, eşitlik taleplerinin ön plana çıktığı gençlik mücadelesi 1968-70 li yıllarda ülkemizde de yükselmiştir. Bu mücadelenin temel karakteri, aynı siyasi eksendeki gençlerin, ufak tefek farklara bakmaksızın, birlikte mücadele içerisinde olmasıdır. Bir tarafta gençlik örgütleri ve mücadelesi antiemperyalist şekilde gelişirken, diğer tarafta mücadelenin karşısında yer alan dinci ve milliyetçi gençlik hareketi yükselmiştir. Bu dönemki gençlik hareketleri dünya genelindeki yükselen antiemperyalist mücadelenin etkisinin yanı sıra, kendi özgün ve özgür dinamik ve düşünceleriyle geliştiğinden kitlesel ve etkili olmuştur.
78 GENÇLİK HAREKETİ
68’de dünya genelinde güçlü çıkış yapan mücadelenin ve bu mücadelenin oluşturduğu örgütlerin etkisiyle 78’de gençlik hareketi hızla toparlanmıştır. 78 gençlik hareketi, daha ideolojik bir çizgide gelişerek, sağ, sol ideoloji ve islami düşünce akımlarının etkisinde sürmüştür. Bu dönem ideolojik ve düşünsel ayrılıklar daha çok gençlik örgütleri ve mücadelesi içerisinde yer bulmuş, bu durum aynı siyasi eksendeki gençlerin dahi birlikte mücadelesi yerine birbiriyle mücadelesini ve ayrışmaları getirmiştir. Genel anlamda gençlik, kendi talepleriyle iktidara karşı vermesi gereken mücadelenin yerine, sağ-sol-islami gençliğin birbiriyle mücadelesini geçirerek eksen kaymasına uğramıştır. Bunun sonucu kendi içlerinde ve karşıt görüşler arasında birleşik örgüt ve mücadele yerini her alanda ayrışmaya ve birbirleriyle mücadeleye bırakmıştır.
80 SONRASI GENÇLİK HAREKETİ
12 Eylül 1980 Darbesi sonrasında demokrasi, özgürlük ve eşitlikler ekseninde insan hakları büyük yara almış, toparlanma oldukça uzun sürmüş ve zor olmuştur. Gençlik büyük baskı, korku ve sınırlamalarla politikadan uzak tutulmaya çalışılmıştır. Genel mücadele ve örgütlenmelerden ayrı olarak, ulusal mücadele ve bu mücadele içerisindeki gençlik hareketi kendi özgülünde canlı bir şekilde büyümüştür. Bunun dışarısında kalan gençlik 1985-1986 işçi ve emekçi bahar eylemlerinin etkisiyle hareketlenmeye başlamıştır. Ancak bu hareketlenmeye ve örgütlülüğe katılanlar,1980 öncesi örgütlerin devamları, örgütlü mücadele içerisinde olanların yakın çevreleri ve akrabaları ile sınırlı kalmıştır. İlk hareketlenme, canlanma öğrenci hareketleri, dernekleşme, çeşitli yayınlar çıkarma, siyasal, sendikal örgütlenme şeklinde başlamıştır. İlk sıralar değişik gruplar arasında ortak iş yapma ve başarma ruhu hâkimken, oluşumlar tamamlandıkça sınırsız bir rekabet ve egemen olma duygusu pratiğe yansımıştır. Geçmişteki ayrılık, çatışma ve hastalıkların etkisinin bu günlere taşınması sonucu, ortak oluşturulan yapılar zayıflayarak, ayrışmalar en üst boyutta yaşanmış, her örgüt kendi içerisine kapanarak, az olsun, küçük olsun benim olsun tutumunu hayata geçirmiştir. Bu durum ortak amaçlar uğruna birlikte olma ve birlikte mücadele yürütmenin önündeki en önemli engel olmuştur. Birlik; sohbetlerde söylenen güzel bir söylemden öteye gitmemiş, her birlik deneyimi daha çok parçalanmayla sonuçlanmıştır.
ÖRGÜTLER VE MÜCADELE
Gençlik hareketiyle, devinim gücüyle başlayan ve yeni oluşturulan genç örgütlerle ilerleyen mücadelelerin çoğu 5 ila15 yıl içerisinde geliştiği toplumu ve dünyayı etkileyerek, devrimlere, değişime yol açarak başarıya ve amaçlarına ulaşmıştır. Tarihsel gelişimde hızlı değişim sağlayarak, dünyaya ve insanlara yön veren, iktidarı değiştiren gençler ve genç örgütlerdir. Hiç gençlik hareketiyle başlayan, kısa sürede başarıya ulaşamayan, uzun yıllar sonra “100 yıllık tecrübemizle” diyerek övünen, bu süreçte amaçlarından uzaklaşmadan başarı kazanan, bir örgüt, parti var mıdır? Uzun süreli varlığını sürdüren, geleneksel olmakla, tecrübeleriyle övünerek reklam yapan, sistemin merkezinde olan siyasi partiler, kısmen dini, ulusal örgütlenmeler, sendika, oda vb kurumlar ve ticari, üretim yapan işletmelerdir.
YAŞLANMIŞ ÖRGÜTLER
1968 ve 1978’ li yıllarda yükselen gençlik, işçi, emekçi, halk hareketi birçok siyasi parti ve örgütün oluşumuna sebep olmuş, oluşan bu yapılar eksikleri, fazlalıklarıyla mücadeleye, kitle hareketine yön vererek örgütlemiştir. Ancak ne yazık ki bu günlere kadar gerçekçi ve detaylı bir değerlendirme, eleştiri, özeleştiri süreci yaşanmamıştır. Bu sebeple güncellenen, eksiklerinden arınarak doğruları çoğaltan, yenilenen, değişen, gençleşen, yeni oluşan genç yapılar oluşturulamamıştır.
68’de gençlik hareketiyle başlayan, 78 ve 80 sonrası devam eden parti ve örgütlerin omurgasını 68 ve 78 kuşağı oluşturmaktadır. Yeni olduklarını belirten örgüt ve partilerin birçoğu geçmişte oluşan bu hareketlerin devamı niteliğindedir ya da bu yapılardan bölünerek oluşmuşlardır. Bugün artık bu örgütlerin çoğuyla birlikte, örgütleri oluşturan yönetici, önder, lider kadroları tarihsel, örgütsel, düşünsel ve biyolojik olarak yaşlanmış ve genç kuşaklarla, genç örgütlerle çatışma içerisine girmiş olmalarına rağmen, ne yazık ki bu gerçeğin farkında bile değildirler. Oysaki yaşlılar durumu kabullenerek, koltuğa yapışmak, işin başında olmak, müdahaleci olmak ve bu endişelerle hareket etmek yerine, bilgi ve tecrübeleriyle yardımcı, destekçi, yol gösteren, eğiten konumunda olmalıdır.
Uzun süre geçmesine rağmen mücadelede başarılı sonuca ulaşamayan örgütlerin bazıları, giderek etkisizleşerek tarih sayfalarındaki yerini alarak sonlanmıştır. Varlıklarını devam ettiren bir kısmı, eski söylemleri kısmen devam etse de, sistemden beslenen, sistemin devamını sağlayan statükocu, merkezi yapılar halini gelmiş ya da bu yapıların içerisinde kendisini sürdürmeye çalışır duruma gelmişlerdir.
Geçmişte var olan örgüt ve mücadelenin mirasına sahip çıkarak devamı olduklarını vurgulayan örgütlerin çoğunluğu ise; inanç, mücadele, örgüt, amaç, ideolojiye sahip çıkma söylemine söz de devam etmektedir. Ancak; bu örgütler gelinen noktada, geçmişle beslenen, daraldıkça kendi içerisine kapanan, kitlelerle bağı kopmuş, pratik mücadeleden, ideallerinden, amaçlarından uzaklaşmış, varlığını devam ettirmeyi amaç haline getirmiş yapılara dönüşmüş durumdadır. Bu yapılar, yöneticilerin yaşam alanı haline getirilmiş, yöneticilerin konumlarının devamını sağlamak adına örgüt içi demokrasi yok sayılmış, kariyerizm, bürokratizm egemen hale gelmiş, kadrolar yöneticilere benzeyen, biat ve itaat edenler tarafından doldurulmuştur.
Örgütler kendi ideolojik, politik, örgütsel, eylem ve mücadelelerinin yerine, kendi varlık ve konumlarını devam ettirecek faaliyetleri merkezlerine alarak amaçlarından uzaklaşmış, bunu gerçekleştirmek için çeşitli yönelimlere girmişlerdir.
Her örgüt varlığını devam ettirmek ve bağ kurduğu kişileri kendine çekerek tutabilmek için, üyelerinin ihtiyaçlarını karşılayan, işlerini gören, yardımlaşan, kendi içerisinde sosyal, ekonomik kapalı dar bir çevre oluşturmuştur.Örgütler; üyelerini sendika, dernek, oda vb. yapıların yönetimlerine taşıyarak, diğer siyasi partilerle seçim ittifakları, destekler geliştirerek, belediyeler, kurumlar, kuruluşlarda çeşitli kademelerde geçişler, kadro ve iş imkânı sağlayarak kişisel ve örgütsel çıkar, yarar, fayda temelinde ilişkiler geliştirmiş durumdadır.
Bir şekilde ilişki kurarak örgütlemiş oldukları kişilerin bağını güçlendirmek için, sürekli en iyi, en güçlü, en doğru oldukları propagandasıyla, örgütün dar bakış açısı işlenmekte, taraflı yayınlar okutularak görüş açısı iyice sınırlandırılmakta, bu şekilde sanal, gizemli, ilahi, güçlü parti, örgüt kavramı oluşturma çabası her an sürmektedir. Böylece üstten, tartışılmadan alınan kararlar parti-örgüt kararı şeklinde dayatılarak karşı çıkılmaması, eleştirilmemesi, sorgulanmaması sağlanarak, biat-itaat kültürü geliştirilerek, düşünülmeden, sorgulanmadan kabullenilmesi sağlanmaktadır. Yöneticiler her alanda oldukça keyfi, özgür hareket ederken, her soruna kendilerine uygun çözümü işlerine geldiği gibi yorumlarken, yazılı, yazısız oluşturulan kurallara, teamüllere, geleneklere sadece tabandakiler uymaya zorlanmaktadır. Örgüt yöneticileri bu durumun ortaya çıkarttığı rahatlıktan dolayı, yaptıkları hata, eksik, yanlışlar sebebiyle eleştirilmemekte, özeleştiri vermemekte, koltuklarında kalmaya devam etmektedirler.
Bu yaşananlara karşı, olumsuzlukları eleştirerek, alınan kararları, akıl süzgecinden geçirerek, karar süreçlerine katılmaya, düzeltmeye, olması gerekenleri uygulamaya, değiştirmeye çalışanlar, örgütü korumak adına, yöneticiler tarafından uzaklaştırılmaya, yalnızlaştırılmaya ve ötekileştirilmeye çalışılmaktadır. Ne yazık ki örgüt çevresinin çoğunluğu yaşananlar karşısında sürü psikolojisi ve güçlüden taraf olmanın rahatlığıyla sorgulama yapmadan yanlıştan, yöneticilerden taraf olmaktadırlar.
Gelinen aşamada örgütler, amaç, inanç, ideolojisi uğruna, kitleleri örgütleyerek mücadeleye sevk eden yapıdan uzaklaşarak, birbirleriyle güç, eylem, mücadele birliği yapmak yerine, birbirleriyle rekabet eden, birbirlerini zayıflatan, ayrılıkları körükleyen konuma gelmiştir.
Tüm bu gerçekliklerle yaşanan süreç sonrasında örgütler demokratik, ideolojik, siyasi, mücadele örgütü olmaktan çok, sınıftan, pratikten uzak kabile benzeri, aristokrat yapılara dönüşmüştür. Böylece yöneticilere biat-itaat ederek, örgütte yönetici/profesyonel kademesine getirilen, birkaç dergi, kitap okuyan, birkaç etkinliğe katılan, örgütün basın, yayın, tv vb organlarında görev alanlar, örgütün imkânlarından en çok yararlan ayrıcalıklı aristokrat kesim oluşturmuştur. Bu kişiler zamanla, lafazan, aydın, teorisyen, şekline dönüşerek pratik çalışma ve mücadeleden uzaklaşmaktadır. Bir süre sonra bu kişilerin bir kısmı tamamen örgütlü mücadeleden uzaklaşarak, kendini beğenmiş, bireysel, bencil, bohem bir yaşam içerisine girdikleri görülmektedir.
Amaç, inanç ve ideolojileri uğruna mücadele etmek için örgütlere katılan gençler, kadınlar, işçiler, emekçiler, örgüt içerisinde yaşamın, çalışmaların hiç ideal yazılanlar gibi demokratik, kolektif, kararların birlikte alındığı, kuralara yöneticiler dâhil herkesin uyduğu, eleştiri, özeleştirinin işletildiği yapılar olmadığını kısa sürede yaşayarak anlarlar. Kararların hep üstten alınarak dayatıldığı, yöneticilerin hiç değişmediği, yöneticiler ve onlara yakın olanlar dışındakilerin afiş asma, bildiri, yayın, gazete dağıtma, ekonomik gelir getirici işler yapma, eylem, etkinlik, örgütlenme faaliyetlerine katılma ile sınırlandırıldığı kısa sürede açıkça yaşanarak görülür. Yaşanan bu ve benzeri olumsuzluklar, bu kişilerin kısa bir süre sonra örgüt ve mücadeleden tamamen uzaklaşması sonucunu doğurmaktadır. Böylece bu yapılar insan öğüten bir mekanizmaya dönüştüğünden, gelişmek yerine gerilemekte, örgüt ve mücadeleyi güçlendirmek yerine, geriletmekte ve zarar veren bir duruma gelmektedir. Ancak örgüt yönetici ve üyeleri bu gerçeklerden çeşitli bahanelerle kaçar, farkına bile varmayarak kabul etmezler. Hatta farklı örgütler, sendika, oda vb. de yapacakları ittifaklar için birbirlerinin benzer yanlışlarını kapatmakta, birbirlerini korumakta, yeni oluşumları engellemek için birbirlerini desteklemektedir.
Örgüt psikolojisi ile gerçekliğin farkında olmayan, gerçeklikten kaçan üyeler ve hatta yöneticiler, bireysel psikolojileriyle birçok gerçeğin farkındadırlar. Çoğu kendi örgütlerinin bu yapılarıyla amaçlarına ulaşamayacaklarını bilerek, kendi çevrelerini ve çocuklarını kendi örgütlerinden bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde uzakta tutmaktadırlar. Ancak yalnızlaşmamak, örgüt imkânlarından uzaklaşmamak ve çevre kaybetmemek, problem yaşamamak için bu konuyu fazla gündeme getirmeyerek, bağlarını sürdürmektedirler.
GENÇLİK AÇISINDAN DURUM
Günümüzde varlığını sürdüren siyasi parti ve örgütlerin birçoğu, yukarda “yaşlı örgütler” başlığıyla açıklanan yapılara benzemektedir. Yaşlı örgütler, örgütledikleri gençleri koruyup kollamak adına, kendi istek ve kontrollerinin dışına çıkmaması, kendilerine ve örgüte zarar veren bir boyuta gelmemesi için, gençleri her şekilde kuşatarak, sınırlandırarak, kendi düşüncelerini dayatarak, gençlere akıl veren duruma gelmiştir. Gençleri kitlelerin, mücadelenin, ideolojinin, inanç ve amaçlarının ihtiyaçları doğrultusunda değil, yöneticilerin ve örgütün istek ve ihtiyaçları doğrultusunda yönlendirmektedir. Bu şekliyle gençler kendi istek, ihtiyaç, heyecanlarına göre çalışmalar yaparak kendi inisiyatifleriyle mücadele geliştirmek, örgütlenmek, enerjilerini açığa çıkartmak yerine, yukardan gelen talimatları uygulamakla sınırlandırılırlar. Bu kontrollü gençlik hareketi gençliğin doğasına aykırıdır. Sonuç olarak gençler bir süre bu duruma yaşadıktan sonra enerji ve mücadele isteklerini kaybederek uzaklaşır. Yaşananların diğer gençlere yansımasıyla gençler kendilerini bu örgütlerden uzak tutar. Bu haliyle bu örgütler gençler için çekici değil itici konuma gelmiştir.
Gençler amaçlarına ulaşan mücadeleleri kendi özgürlük ve özgünlükleriyle, kendi kararlarını hayata geçirerek, kendi yanlışlarından öğrenerek, sorumluluk ve görev alarak başarmışlardır. Her adımların da bağımlı, hareketlerinde kontrollü ve yönetici ve üstlerinin sözünden çıkmayarak değil.
Gençler, örgütlenme ve mücadele isteklerini gezi vb hareketleriyle birçok defa göstermişlerdir. Örgütlü olan gençler, örgütler içerisinde yöneticilerine biat, itaat eden, inisiyatif geliştirmekten, karar almaktan uzak yapılar içerisine hapsedilmiş durumdadırlar. Bu durum mücadele ve örgütteki gelişmeyi imkânsız kılmaktadır. Örgütlenme ve mücadele etme isteğiyle bu tip örgütlerle bağ kuran gençler, örgütün dar açılı yayınları ve taraflı bakış açısıyla beslenmeleri sonucu, bir süre sonra bu atmosfer içerisinde, önceki kuşakların hastalığını taşıyan, çatışma, ayrılık, yok edici rekabeti körükleyen, diğer örgütleri beğenmeyen tutum geliştirmektedir. Böylece her şeyi bilen “büyümüşte, küçülmüş”, heyecanını ve mücadele isteğini kaybetmiş, pratikten uzaklaşmış bir profil ortaya çıkmaktadır. Gençler bu şekliyle idealleri, inançları, amaçları ve mücadele istekleri törpülenmekte, bir süre sonra tamamıyla bütün mücadele ve örgütlerden uzaklaşmaktadır.
Gençlik; 68-78 yıllarında dünyada, apolitik denen gençlik gezide olduğu gibi pratik içerisinde neler yapabileceği, nasıl ve ne hızla gelişeceği, değişip dönüşeceği, mücadeleye ve örgütlenmeye katılacağı yaşanarak görülmüştür. Yeter ki gençlere müdahale edilerek kısıtlanmak yerine, örgüt ve mücadeledeki olumluluklar aktarılarak, önleri açılsın. Gençliğin coşkulu, eşit, özgür düşünce örgütlenme ve mücadelesi hiçbir şekilde sınırlanmamalı, inisiyatifi geliştirilmeli, bütün kararları, biçimleri, şekilleri kendileri yaparak, yaşayarak hayata geçirmelidir. İşçi, emekçi, halk, kadın, gençlik hareketi var olan yapıların barındırdıkları olumsuzluktan arınmalı, var olan yapılar çok müdahaleci olmamalı ve kendini değiştirerek düzeltmelidir. Ancak bağımsız gelişip şekillenen, kitleselleşen gençlik hareketi, talepleri doğrultusunda kendi mücadele yolunu bulacak ve kendine uygun örgütler yaratacaktır. Umut ömrünü tüketenlerde değil, gençlerdedir. Bağımsızların umudu, işçi emekçi genç kadın lgbti+ her bireyin, kendini dayatmadan, kendi özgün ve özgürlükleriyle kendini ifade edebileceği emek, demokrasi, eşitlik, özgürlük, doğa, mücadelesi verebileceği hiyerarşik olmayan demokratik bir platformdur.
Gençlik gelecektir. Gençliğe güvenerek destekleyerek enerjilerinin önü açılmalıdır.
#gençlik
#68kuşağı
#78kuşağı
#Zkuşağı
#örgüt
#mücadele
#BagimsizlarinUmudu
Bu metinde yapılan eleştirilerin tümüne katılıyorum. Benim/bizim 1980 – 90 süreçlerindeki eleştiri ve tespitlerimizle çok örtüşüyor. Ancak bu geçen yıllarda emin oldum ki, bütün bunları yaratan bir zihniyet var ve bu zihniyet tartışılmadan yeninin ortaya çıkması da gecikebiliyor. Şahsen Marksist Leninist paradigmanın analiz araçları 21. yy kapitalizminin sorunlarını, değişen toplumu anlamaya ve çözüm üretmeye yetersiz kalıyor. Marksın namlusundan çıkarken bir milimlik sapma, Stalinin tüfeğinden bizi vurabiliyor. Bilimsel komünizm bir dine, parti bürokrasileri de birer ruhban sınıfına dönüşüyor. Sizin de çok güzel tasvir ettiğiniz gibi örgütler cemaatleşiyor. Çünkü amacımızla, ona ulaşmak için kullandığımız araçlar doku uyuşmazlığına sahip. Saygılar
Katılıyorum size. Yorumunuz güzel..
teşekkürler katkılarınız için. bizi facebook, intagram, twetter den de takip etmenizi isteriz. eleştiri, öneri ve katkılarınız bizim için önemli. biz platform olarak şu şudur, bu budur gibi her şeye kesin yargılı, vahiy misali nokta koymak yerine virgüllerle beraber devam edelim ve birlikte doğruyu bulmaya çalışalım diyoruz. iyi günler…