İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

SALGIN HASTALIKLAR NEDEN ARTIYOR? SEBEPLERİ, ETKİLERİ

SALGIN HASTALIKLAR NEDEN ARTIYOR?
Dünyada salgın hastalıklar geçmişten bugüne insan sağlığını tehdit etmektedir. Bunlardan 14. yy’da Veba, 18. yy’da Çiçek, 1817 yılında Kolera, 1918 yılında İspanyol Gribi, 1976 da Ebola, 1981 AIDS, 2009 Domuz Gribi, 2016 Kuş Gribi, 2020 Covid-19 salgınları önemli örneklerdir. Dikkat edilirse son yıllarda salgın hastalıkların periyodu oldukça sıklaşmış, neredeyse 5-10 yıla kadar düşmüştür. Peki neden?
Bilim ve teknolojinin ilerlemesi, sanayi devrimi gibi gelişmelerin insan ve doğa sağlığına olumlu katkı sağlaması gerekirken neden tersine bir seyir gelişmiştir?
Denizler, ormanlar, yeraltı suları, madenler, akarsular, bütün doğa daha kısa sürede daha çok kâr elde etmek için, çevre ve insan sağlığı hiçe sayılarak talan edilmiş, kirletilmiştir. Fosil yakıtlar kullanılmaya devam edilmiş, ağır metal, kimyasal, biyolojik, radyoaktif atıklar, zehirli gazlar doğaya salınmıştır. İnşaat, yerleşim yeri, sanayi, yol, baraj yapımı doğa ve insan sağlığı yok sayılarak yapılmaktadır. Uzay, uçak, silah sanayi, savaşlar bir bütün olarak doğayı tahrip etmiştir. Yaşamımıza hızla giren; 3,4,5g cep telefonları, kablosuz teknolojiler, manyetik alan, yüksek gerilim, yüksek frekans sinyalleri yeteri kadar doğa ve insan sağlığına etkisi araştırılmadan, önlemler alınmadan yaygın bir şekilde kullanılmaya başlanmıştır. Doğa ve insan sağlığına verdiği zararın boyutları tam olarak araştırılmamış, kontrolsüz, kâr amaçlı organik ve doğal olmayan, GDO’lu gıdalar, hibrit tohumlar, gıda üretiminde kullanılan zararlı, antibiyotik maddeler hızla yaygınlaşarak yaşamımıza girmiştir. Bütün bu gelişmelerin doğa ve insan sağlığını korumak amacıyla değil kâr amacıyla yapılması, iklim değişikliğiyle küresel ısınmaya/soğumaya, ozon tabakasının delinmesine, doğanın dengesinin bozulmasına, salgın hastalıkların çoğalmasına sebep olmuştur.
Kapitalizm ve kâr amacının insan ve doğa sağlığını hiçe saydığı, bir önceki domuz gribi salgınında kendini açık bir şekilde göstermiştir. Birkaç şirket aşı, ilaç, hijyen malzemelerinin satışıyla kısa sürede büyük kârlar elde etmek için, tüm dünyayı, devletleri, insanları, Dünya Sağlık Örgütü dahil sağlık örgütlerini kandırmış, mevsimsel gripten daha az riskli olan domuz gribini abartmıştır. İnsanların selamlaşmalarının, temaslarının, önüne geçilmiş, her yere hijyen malzemeleri konmuş, aşı kampanyaları düzenlenmiş, büyük bir kaos yaratarak kârlarına kâr katmıştır. Ancak bir süre sonra gerçekler açığa çıkmış, Dünya Sağlık Örgütü (WHO) hastalıkların sıklık ve yayılma düzenini inceleyen epidemiyoloji birimi direktörü Profesör Ulrich Keil, “Domuz gribi salgını ilaç üreticilerinin kârlarını arttırmak için bu şirketlerle ortak olarak üretilen bir korku kampanyasıydı” diyerek durumun her şeyin kâr amacıyla yapılmış bir düzmece olduğunu ortaya koymuştur.
COVİD 19 SALGINI
Yaklaşık bir yıl önce, Covid-19 salgınının ilk günlerinde dile getirilen “virüs komünist çıktı, herkese eşit bulaşıyor, hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” söyleminin tam tersi olduğu ve her şeyin eskisinden de kötü olacağı kısa sürede açığa çıkmıştır.  Bir tarafta her türlü imkana, imtiyaza sahip olan, çalışmaya ihtiyacı olmayan, barınma, beslenme, hijyen sorunları olmayan, toplu taşıma kullanmayan, tüm ihtiyaçlarına sınırsız ulaşma imkanlarını ellerinde bulunduran, “korona virüsten korunmak amacıyla ada satın alan söylenen Cristiano Ronaldo” gibi, soluduğu havayı bile halktan ayıran, salgına yakalanma riski az olan, yakalansa dahi sınırsız sağlık hizmetlerinden yararlanarak kolay atlatan, yalıtılmış, steril yaşayan mutlu azınlık bulunmaktadır. Diğer tarafta çalışmadığı gün evine ekmek götüremeyen, hastalandığında hastanelerde yer bulamayan milyonlar bulunmaktadır. Bu gerçekler bir süre sonra Covid 19 salgınının sınıfsal bir niteliğe bürünerek fakir hastalığı olduğunu göstermiştir. Zenginlerle fakirler arasındaki uçurum; zengin devletlerle fakir devletlerarasında da yaşanmaktadır. Sonuç olarak ister zengin kişi, ister zengin ülke olsun, yoksulun halinden anlamamakta, onların sorunlarını ancak kendilerini etkilediği, kendilerine dokunduğu kadar görmekte, bunun dışında açlıkla, ölümle, hastalıkla, sefaletle, doğayla ilgilenmemektedirler. Zengin ülkeler ve kişiler, doğa ve insanların tamamının kendilerinin sağlığı ve geleceği için, kendilerinin hakkı olduğunu çok rahat bir şekilde ifade etmektedirler. Zaten gerçekler böyle olmasa dünyada milyonlarca insan açlıktan ölür müydü?
Dünyadaki bunca kötülüğün ve gayriahlaki şeylerin yanında nadirde olsa iyi örneklerde görülmektedir. Örneğin “Jonas Edward Salk (28 Ekim 1914 – 23 Haziran 1995), ilk başarılı çocuk felci aşısını geliştiren Yahudi kökenli Amerikalı virolog ve tıp araştırmacısıdır. Çocuk felci salgınının doruk noktasında olduğu sırada bulduğu aşıya patent almayı reddederek, 7 milyar doları elinin tersiyle bir kenara itti ve bu sayede aşının son sürat seri üretime girmesini sağlayarak milyonlarca çocuğu ömür boyu sakat kalmaktan kurtardı.”
Yıl 2021 korona virüs salgını hızla yayılarak 100 milyon aşkın kişiye bulaştı, 2 milyon 200 bini aşkın kişi hayatını kaybetti. “Bir insanın ölümü trajiktir, on insanın ölümü dramatiktir, bir milyon insanın ölümü ise sadece bir istatistiktir. – Josef Stalin” ne yazık ki ölümler bu sözdeki gibi istatistik haline gelmiştir.
SALGININ ETKİLERİ
Salgın hastalığın etkileri ve durumu fırsata çevirenlerin aldığı kararlar sonucu, birçok insan işinden, iş yerinden, sağlığından olarak, açlığa, yalnızlığa mahkûm edilmiştir. Eğitim, sağlık, gezi, tatil, ziyaret, birlikte zaman geçirme, eğlenme, kültürel, sportif sosyal ihtiyaçlarını, temel insanı ihtiyaçlarını karşılayamaz duruma getirilmiş, sosyal yaşam sıfırlanmış, hayt yarı açık cezaevi şekline dönüştürülmüştür.
Abartılmış, sahte domuz gribi salgınında insanların selamlaşmalarının, temaslarının, önlenmeye çalışılması ilk zamanlar çok tepki çekmişti. İnsanlar bu gün o hale getirilmiştir ki; bırakın selamlaşmayı, teması, birbirlerinin yüzüne bakamaz, birbirlerine yaklaşamaz, kalabalığa, kapalı yerlere giremez hale getirilmiştir. Böylece sadece kendini düşünen ve kendisi için yaşayan bireysel bencil, anti sosyal, birlikte ve örgütlü bir şeyler yapmaktan uzak, tepedekilere itaat edecek insan türü yaratılmaktadır.Bu tür insan, canlıların en tehlikelisi olmaya şimdiden adaydır. İnsanlar bir yandan salgın hastalığın daha çok yayılmaması için gereken tedbirlere dikkat ederken, diğer yandan temel insanı ihtiyaçlarından vazgeçmemeli ve insanca yaşamalıdır. Aşının ayrımsız herkese ücretsiz yapılması ve bir an önce normal yaşama geçilmesinin sağlanması için çaba göstermelidir.
İnsanların çoğunluğu bunları yaşarken, ekonomik ve siyasi gücü ellerinde bulunduranlar, salgını fırsata çevirmekte gecikmemiştir. Bütün düzenlemeleri kendi güçlerini pekiştirmek ve kârlarına kâr katmak için, salgın bahanesiyle daha rahat, itirazsız gerçekleştirme fırsatı yakalamıştırlar. Kısıtlamalar, yasaklarla hak ve özgürlükler iyice daraltılmakta, grev, gösteri, mücadele ve eylemler yasaklanmakta, hayatın her alanı kontrol altına alınmaya çalışılarak dikensiz gül bahçesi yaratılmaya, itirazsız her şey kabul ettirilmeye çalışılmaktadır.  
Dünya aşı lisansı alan birkaç şirketin kârlarına kâr katarak aşıları üretmesini, dağıtmasını beklemektedir. Oysaki bu kadar önemli olan salgının önlenmesi için, bulunan aşının formülünün tüm dünyaya dağıtılarak, her yerde aşı üretilmesi ve insanların aşılanmasının sağlanması gerekmektedir. Ne yazık ki olması gereke bu durumdan bahseden ve gerçekleştirmeye çalışan neredeyse bulunmamaktadır. Zengin ülkeler vatandaşlarına para dağıtarak nüfusunun 8,9 katı aşı alırken, fakir ülkeler halktan para toplamaya, halkı daha çok kemerleri sıkmaya zorlamakta, ya hiç aşı alamamakta ya da çok az ayrıcalıklı azınlığına yetecek kadar aşı almaktadırlar.
“Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Genel Direktörü Dr. Tedros Adhanom Ghebreyesus, koronavirüse (Covid-19) karşı şu ana kadar yüksek gelirli en az 49 ülkede 39 milyon dozdan fazla aşı yapıldığını belirterek, yoksul ülkelere aşı tedarikinde ise “dünyanın feci bir ahlaki başarısızlığın eşiğinde” olduğu uyarısında bulundu.”
Sadece bu gerçek KAPİTALİZM için insan sağlığının ne kadar değersiz olduğunun bir kanıtıdır.
Oysaki başta SAĞLIK olmak üzere,  eğitim, barınma, beslenme, doğanın korunması gibi temel insani ihtiyaçların kapitalizmin insafına bırakılmayacak kadar önemli olduğu bir kez daha ortaya çıkmıştır. Temel ihtiyaç olan her şeyde kâr amacı ortadan kaldırılmalıdır. Bunu sağlamak için herkes üzerine düşeni yapmalıdır.
#covid19
#sağlık
#kapitalizm
#BagimsizlarinUmudu

İlk yorum yapan siz olun

Bağımsız mısınız? Bize yazın...

Mission News Theme Compete Themes tarafından yapılmıştır.
%d blogcu bunu beğendi: