SENDİKALAR VE EMEKÇİLER
Sendikalar genel anlamıyla: emekçilerin ekonomik, demokratik, özlük, işyeri ve çalışma koşullarıyla ilgili sorunlarını çözen, haklarını koruyan ve geliştiren sınıf örgütleri olmalıdır. Bu anlamıyla ırk, milliyet, cinsiyet, siyasi düşünce, görüş, örgüt, parti, din, mezhep, inanç, inançsızlık vb ayrımı yapmadan bütün emekçilerin üye olacağı örgütler olmalıdır. Ancak gerçekte durum neredeyse tam tersidir. Gerek işçi, gerek memur sendikalarında neredeyse her siyasi düşüncenin, inançlıların, iktidar yanlılarının, muhalefet yanlılarının vb ayrı ayrı sendikaları bulunmakta ve bunlar emekçilerin hakları için ortak mücadele vermek yerine çoğu zaman kendi çıkarları için birbirlerine karşı mücadele vermektedirler. Bu durum en çok böl parçala yönet taktiğini tutturmuş olan iktidar ve işverenlerin yararına olmaktadır.
Örgütlenme oranlarına baktığımızda işçi sendikaları 2018 yılında işçilerin %12 sini örgütlemiş durumda bulunmaktadır. 2018 yılı itibarıyla yaklaşık 15 milyon işçiden 1.8 milyonu, yani 100 işçiden sadece 12 işçi sendikalı durumdadır. Örgütlü olan %12’nin %52’si Türk-İş’e %36’sı Hak-İş’e %9’u DİSK’e üye durumda bulunmaktadır. 2012 yılında işçi sendikalarında örgütlülük oranı %9 iken, 2018 yılında bu oran %12 ye ulaşmıştır. Bu durumda kamu taşeron işçilerine kadro verilmesinin de etkisi bulunmaktadır. İşçi sendikaların özel işletmelerde örgütlülük durumu kamuya göre daha zayıf bulunmakta, kamu işvereninin siyasi eğilimine göre, yetkili sendikaların değiştiği görülmektedir.
Kamu emekçileri (memur) sendikalarında durum ise; 2018 yılında örgütlülük %65 a ulaşmış durumdadır. Bu örgütlülüğün %40’ı Memur Sen, %16’sı Kamu Sen, %6’sı KESK, %2,6’sı B. Kamu İş tedir. 2002 yılında 1 milyon 357 bin olan kamu emekçilerinden %47 si örgütlü iken, 2018 yılında 2 milyon 485 bin olan kamu emekçisinden %67’ı örgütlüdür. Kamu çalışanlarının sendikalaşma oranı yüksek olmasına rağmen, kamu emekçileriyle aynı işi yapan özel işletmelerde sendikal örgütlenme bulunmamaktadır. Eğitimciler, sağlıkçılar vb gibi.
Yukardaki rakamlar çeşitli kaynaklardan alınmış, basitleştirmek için yuvarlanarak yazılmıştır. Bu rakamlara bakıldığında özellikle işçi sendikalarında örgütlülük düzeyinin oldukça kötü durumda olduğu görülmektedir. Ancak işçi sendikalarının kamu emekçileri sendikalarına göre örgütlenme oranı daha düşük olmasına rağmen, işçi sendikaları eylem, grev vb. de daha etkili olmaktadır. Kamu emekçileri sendikalarında ise ilginç değişme ve gelişme görülmektedir. 2002 yılında Memur Sen’in üye sayısı 41 binle %15 iken, 2018 yılında 1 milyon üyeyle %40 a ulaşmıştır. 2002 yılında KESK’in üye sayısı 262 binle %41 iken, 2018 yılında 146 bin üyeyle %6 ya düşmüştür. Kamu emekçileri sendikalaşma oranı %67 gibi önemli bir yüksek orana çıkmasına rağmen, mücadele ve hak alma sonuçları aynı oranda ilerlemek yerine gerilediği, ekonomik kayıplarının her geçen gün arttığı görülmektedir. Bu durumun başlıca sebepleri ise; iktidar destekli ve emekçilerin genel çıkarları yerine bireysel çıkarlarını ön plana çıkartan sendikaların hormonlu bir şekilde üye kazanması, muhalefette kalan sendikaların ise baskılarla üye sayılarının düşürülerek, mücadeleden uzaklaştırılması olarak görülebilir.
Yukarıda ortaya konulan gerçekler sendikalarla emekçiler arasındaki bağın oldukça zayıf olduğunu, emekçilerin talepleriyle sendikaların taleplerinin birbirinden farklı olduğunu göstermektedir. Bütün bunların sonucu olarak ise, sendikaların örgütlenmede, mücadele ve hak almada yetersiz kaldıkları görülmektedir. Buna iki güncel örnek verilebilir. Son seçimlerde iktidar, muhalefet tüm partiler bazı kamu emekçilerine 3600 ek gösterge vaadinde bulunmasına rağmen, vaat gerçekleştirilmemiş, sendikalar birlikte bir talepte bulunamamışlardır. İşçi sendikaları kıdem tazminatının fona devredilmesi ile ilgili birlikte bir şey yapamamışlardır. İşçi ve kamu emekçileri sendikaları, kriz, zamlar, işsizlik, maaşlara ek zam, hak gaspları, vergi dilimi, özelleştirmelerle ilgili birlikte bir eylem etkinlik, talep organize edememişlerdir. Bu durum açıkça sendikalarla, işçi ve emekçilerin gündemlerinin, taleplerinin farklı olduğunu göstermektedir. Sendikaların, sendikal örgütlülüğün, emek ve demokrasi mücadelesinin, kazanımların vb. bu kadar kötü durumda olmasının sebebi sadece işverenlerin, iktidarın baskılarıyla açıklanamaz. Bütün bunların yanında sendikaların örgütlenme ve mücadele anlayışlarına, kaynaklarını kullanma önceliklerine ve iç işleyişlerine bakmak gerekir. Yazıda sendikalar genel olarak değerlendirildiğinden, bazı sendikaların bazı tespit ve değerlendirmelerin içerisinde ya da dışarısında olabileceği dikkatlerden kaçmamalıdır.
Birçok sendikanın örgütlenme için yeterince kaynak ve enerji harcamadığı, bunu yerine kaynaklarını ve enerjilerini yönetimleri oluşturan kişi ve grupların çıkarlarına harcadıkları görülmektedir. Kendi gücüne güvenerek mücadeleyi yükseltip, örgütlülüğü geliştirmek yerine beklenti, icazet, rica, minnet, görüşme, adam kayırma, torpil, üyelerden gizli saklı anlaşma vb. ile hakları koruyup geliştirmeyi, sorunları çözmeyi sağlayacak gibi davranmaktadırlar. Emek ve demokrasi mücadelesinin en güçlü bileşeni ve yürütücüsü olması gereken sendikaların iç işleyişine bakıldığında kendi çalışanlarına savundukları ve talep ettikleri hakları vermedikleri görülecektir. Demokrasi açısından ise yine talep ettikleri birçok demokratik işleyişin ve şeffaflığın kendi içlerinde olmadığı görülecektir. Yıllardır yönetimleri oluşturan kişi ve gruplar değişmeden kalmaktadır. Bazı sendikalardaki profesyonel yöneticilerin maaşı ve imkânları işçi ve emekçilerden çok fazladır. Özellikle yüksek maaşlı, profesyonel yöneticilik uzadıkça meslek haline gelmekte, sınıftan ve mücadeleden uzaklaşılmakta, kariyerist, bürokratik eğilimler güçlenmekte, ayrıcalıklı bir sınıf haline gelmekte, sendikal mücadelenin yerini kendi koltuğunu, konumunu devam ettirme, daha da yükselme mücadelesi almaktadır. Bu sebeple profesyonel yöneticilik olabildiği kadar sınırlandırılmalıdır, maaşları seçilmeden önceki çalıştıkları işteki maaşla aynı olmalıdır, en çok 2 dönem seçilebilme kuralı getirilmelidir. Yönetimlerde kadın, erkek eşit temsiliyeti olmalıdır. Genel merkez ve başkanın yetkileri çok fazladır, kısıtlanmalı, tüm yönetime eşit yetki ve sorumluluk dağıtılmalıdır. Delegelik sistemi ve delege pazarlıkları üyeler ile yöneticilerin arasına mesafe koymakta, delege seçimlerinde üyeler arasında küskünlükler, kızgınlıklar yaratmakta, delegeleri kontrol edenler sürekli yönetimleri ellerinde bulundurmaktadır, bu sistem kaldırılmalı ve doğrudan seçim yapılmalıdır. Var olan uygulamayla yönetimlere kimin aday olacağına partiler, kişiler, gruplar karar vermekte, bir tek üyelerin hiçbir etkisi bulunmamaktadır. Yönetici adayları kişi ve gruplarca belirlenmemeli, doğrudan üyelerin %10’unun önerisiyle aday olunabilmeli ve üyelerin %50’sinin önerisiyle geri çağırılabilmelidir. Bugün sendika genel merkezleri şube yöneticilerini, temsilcileri, kurul, komisyon, komite vb. leri anti demokratik bir şekilde ataya bilmekte, görevden alabilmektedir. Şube yönetimleri, İşyeri temsilcileri, kurul, komisyon, komite vb. birimlere seçimler, belirlemeler yöneticiler tarafından değil, demokratik yöntemlerle üyeler tarafından seçilmeli, belirlenmeli ve gerektiğinde geri çağrıla bilmelidir. Sendika yönetim kademelerinin milletvekilliği, belediye başkanlığı seçilmenin basamağı gibi algılanmasına ve işlev görmesine karşı önlemler alınmalıdır. Sendika yöneticilik görevi bittikten en az 1 yıl sonraki seçimlerde aday olabilme zorunluluğu gibi. Çünkü bu şekilde seçilenler işçi ve emekçilerden çok kendi siyasi ve kişisel çıkarlarını koruma peşine düşmektedirler. Üyeler seçilecek yöneticileri belirlemede, alınacak kararları belirlemede, yöneticilerin maaşlarını belirlemede tek söz ve karar sahibi olmalıdır. Mevcut durumda kararlar yönetimdeki kişilerin, siyasal anlayışların veya grupların kararları şeklinde alınmakta emekçilerin ve üyelerin etkisi yok denecek kadar az olmaktadır. Harcamalar ve kararlar şeffaf yapılmalı üyeler ve kamuoyu ulaşabilmelidir. Kamu işyerlerinde iktidar ya da muhalefet kim olursa olsun eşit mesafe korunmalı, özel ilişkiler geliştirilmemelidir.
Bütün dış etkenlerle birlikte, iç etkenler de sendikaların örgütlülüğünü geliştirememesinin, emek ve demokrasi mücadelesini ilerletememesinin, var olan hakları koruyup geliştirememesinin başlıca sebeplerindendir. Sendikalar içerisinde emeğin haklarını vermeyenlerin, demokrasi ve şeffaflığı geliştirmeyenlerin, sendikalar dışarısında bunları samimi bir şekilde talep etmesi ve mücadelesini sürdürmesi beklenemez. Bu gibi olumsuzlukların yaşanmasının temel sebebi ise işçi ve emekçilerde yeterli sendikal bilincin oluşturulmaması, sendika yönetimlerinin üyelerden ve emekçilerden uzaklaşmasıdır. Sendikalardaki anti demokratik ve şeffaf olmayan yönetim şekillerini, anlayışlarını, örgütlenme yapılarını değiştirmek için, sendikaları sağcıların, solcuların, dincilerin, ulusalcıların, iktidarın, şu grubun, bu kişinin sendikası olmaktan çıkartıp, işçi ve emekçilerin gerçek sendikası durumuna getirmek için muhalefeti geliştirip, bu olumsuzlukları ortadan kaldıracak bir çalışma yürütmekten geçer. Ancak bu şekilde sendikaları işçi ve emekçilerin öz örgütü olan, söz ve karar hakkının sözde değil gerçekte işçi ve emekçilerde olduğu, emekçilerin ortak talepleri için mücadele eden örgütler durumuna getirebiliriz. Tüm sendikalarda örgütlenme ve mücadele düzeyini arttırmak, sendikalı ve sendikasız herkese sendikal bilinci taşımak, sendikasızları sendikalara kazanmak, bir şekilde emek ve demokrasi mücadelesinin dışına düşmüş, umudunu, aktifliğini kaybetmiş, kenara çekilmiş kişileri tekrar örgütlenme ve mücadelenin içine katacak şekilde çalışma yürütmek gerekmektedir. Bunlar başarıldığında sendikalar gerçek etkili sınıf sendikası olma işlevini yerine getirecek, işçi ve emekçilerin umudu haline gelecek, kitlelerle buluşacak, örgütlenme düzeyini yükseltecek, haklarımızı koruyup genişletecek, emek ve demokrasi mücadelesinde olması gerektiği yerdeki yerini alacaktır.
www.bagimsizlarinumudu.org Bağımsızları Umudu!…BU!
Sizleri tanımak isterim.
tabiki. facebok yada instagram hesabımıza yazarsanız bağlantı kurarız.
tüm sosyal hesaplarımız bağımsızların umudu olarak geçiyor. iyi günler…